Flatliners (2017)

It’s a great day to die!

 

Uykulu Kuytu’yu ilk açtığımda, zamanda yolculuk filmleri üzerinden bazı cevaplar bulmayı amaçlamıştım. Bu serüven Back to the Future’larla başlamıştı ve dokuzuncu sıradaki 1990 yapımı Flatliners’a kadar gelmişti. Daha çok geçmişte takılıp kaldığımız belli korkular olarak gördüğüm bu filmleri ben loop filmler olarak adlandırmıştım. Ve yüzleşene kadar o korkudan kurtulamıyorduk. Flatliners’da daha çok suçlanma korkusu karşıma çıkmıştı. Yazının tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
Orjinal Ejderha Dövmeli Kız’ın yönetmeni Niels Arden Oplev’in son filmi olan Flatliners, bazı farklılıklarla ilk filmin izinden gidiyor. Gene bir grup tıp öğrencisi, gene ölüm sonrasını deneyimlemeleri.
27 sene sonra bir remake yapıyorsanız bulunulan zamana göre güncellemeniz gerekiyor. Burada yönetmen yeni nesli yakalamak için bir şeyler söylüyor. Onun karakterleri ölüm sonrasını deneyimleyip partileyen gençlerden oluşuyor.
Konu yine aynı, geçmişte kendinizi suçlu hissettiğiniz bir olay önünüze geliyor. Hatta filmin içinde şöyle cümleler bile geçiyor. “Ya günahlarımız peşimizden geliyorsa?”
İlk filmde çok net çıkarımlar yapabilmiştim suçlanma korkusuyla ilgili. O yazıyı yazalı neredeyse 8 sene olacak. Çıkardığım maddelerin bazıları bu film için de geçerli:
Döngüden çıkmak için mutlaka yüzleşmek gerekli (?)
Gidip bulup özür dilemek gerekli (?)
Ama ilk filmde olan ve bence daha incelikle ele alınmış “Kendimizi en çok suçladığımız anlar aslında karşımızdakinin de kendini en çok suçladığı anlar” bu filmde yer bulamamış. Onun yerini kötücül bir intikam duygusu almış. Ama bir iyi mesaj, o da her ne olursa olsun insanın kendi kendini affetmesi gerekliliği (?) üzerineydi.
Filmde tıp öğrencilerinin başında, ilk filmden Kiefer Sutherland profesörleri olarak karşımıza çıkıyor. Yalnız bu olaylarla hiç ilgisi yok. Şöyle olmasını hayal ettim. Kiefer Sutherland profesör olmuş ve asistanlardan biri notlarını bulmuş, onlar da ölüm sonrasını deneyimlemeye kalkışmışlar ve hatta Kiefer sıkıştıkları yerde yardıma koşmuş. Böyle olsaydı bir devam filmi havasında iki kuşak farkı daha iyi verilebilirdi.
İlk filmi aklımdan çıkaramadığım için beynim hep bir kıyasa gidiyor. Mesela o filmde 4 erkek 1 kadın varken, bu filmde 2 erkek 3 kadın yer alıyor. Bunu da kadınların daha çok iş hayatına girer hale gelmesiyle açıklıyorum.
Tabi ki teknolojinin ilerlemiş olması, bu deneyimi yaşarken beynin en iç noktasındaki hareketlerin bile gözlemlenebilir olması büyük bir yenilik. Böylece işleri şansa kalmıyor ve tabi heyecan dozu biraz düşüyor. Yine de ilk filmde olan ve ölüm sonrasını deneyimlemenin ardından gelen kendini iyi hissetme durumu burada abartılmış ve özel yetenekler edinmeye kadar gidiyor.
Yeni nesilin eski sayılabilecek filmleri izlemeyi sevmediklerini biliyorum. (İstisnalar var tabi) O filmlerdeki yaşanmışlıklar onlara uzak gelebiliyor. Bu remakeler de o yüzden yapılıyor zaten. Kendilerine benzer cevaplar bulabilecekleri yapımlar bunlar. Bana kalsa ben de şu filmi susuz kalsam izlemezdim. Sadece bir kıyaslama yapabilmek ve yazabilmek için izledim. Görüldüğü üzere daha çok ilk filmi anlattım yine. İzlemeyenlere Flatliners 1990’ı öneririm.

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.