You get a nostalgic taste from minor chords
and an optimistic one from majors.
L’écume des jours Boris Vian’ın romanından uyarlamaymış. Kendisini Mezarlarınıza Tüküreceğim ile hatırlayacağız ama tecavüz-intikam olmayanıyla. Mood Indigo ise Duke Ellington’ın ünlü bir jaz parçasının ismi.
Ünlü bir mucit olan Colin (Romain Duris) bir gün bir partide Chloé’ye (Audrey Tautou) rastlar. İkili hemen aşık olurlar ve evleniler. Çok zaman geçmeden Chloé’nin ciğerinde bir zambak büyümeye başlar ve ikilinin hayatı kabusa döner.
Böyle anlatınca ne güzel başı sonu belli bir hikaye gibi duruyor. Aslında tüm o çekim teknikleriyle ve surreal dünyasıyla Mood Indigo bambaşka birşey olmuş.
Filmin yöntmeni Michel Gondry’yi Eternal Sunshine of the Spotless Mind ile hatırlayacağız. Ondan 9 sene sonra bu filmi çekiyor. Ve güçlü ama gerçekçi olmak zorunda kalan o büyülü dünyanın sonunda bozulduğu bir başyapıt ortaya koyuyor.
Neden başyapıt dedim biliyor musunuz; çünkü rüyaları olduğu gibi vermiş. O surreal kısmı aslında bizim rüyalarımızda yaşadıklarımız. Sizlere oluyor mu bilmiyorum ama benim rüyalarımda kolum bacağım uzar, nesneler şekil değiştirir, yok olabilir, yerine yenisi bitebilir. Özellikle eksik olduğum bir konuda bir rüyaysa bu, araba kullanmak gibi; o arabanın parçaları yerinden oynayabilir, mekanizma değişip bambaşka bir hal alabilir, Fred Çakmaktaş’ın arabası gibi ayakla giden ilkel bir şeye dönüşebilir ya da vites yere monte araba gittikçe geride kalıyor olabilir. Rüyalarımızda ellerimiz 360 derece dönebilir kol bacak kopabilir ama pek bir acı vermeyebilir. İşte bunların hepsi var filmde.
Şimdi,
Bir rüya ortamını gerçek bir filme sokmak kolay olmasa gerek. Normalin üstü bir performans gerektiriyor. Bu yüzden Gondry’i çok taktir ettim. Bir diğer durum da renklerin karakterlerin moodlarına göre değişiklik göstermesiydi ve bu da oldukça başarılıydı.
Biraz zor bir film. Gözünüz varolan gerçekliği aramaya devam ettiği sürece keyf almayacaktır. Ama şayet filmin ilk beş dakkasında gözleriniz açılıp da ‘bir dakka noluyor burada’ diyebilen biri iseniz film size hayal kırıklığına uğratmayacaktır.
Not: Jean-Paul Sartre‘ye çokça gönderme var.




