What if we are all unique,
and the universe loves us all equally?
Winter’s Tale; içinde iyiyle kötünün savaşı, lanetlenmiş aşıklar, sihirli bir at, yaşlanmayan bir adam ve mucizelerle ilgili varsayımların olduğu doğaüstü bir zaman yolculuğu filmi. Hikaye New York’da geçiyor. 1895’de, hasta oldukları için Amerika’ya giremeyen bir ailenin bebeklerini bir maket gemiyle sulara bırakmalarıyla başlıyor ve günümüze kadar geliyor. Bu çocuğun büyümüş halini görüyoruz ve bir de hırsız olduğunu. Kalbini ölmek üzere olan bir kıza kaptırmasıyla olaylar değişiyor ve kader kavramı sorgulanır hale geliyor.
Film çokça dini gösterge kullanmış. Daha açılışta çocuğun maket gemiyle suya bırakılışı tıpkı Musa’nın suya bırakılışı gibiydi. Kadercilik ve iyile kötünün savaşı, kötünün iyiyi nasıl baştan çıkarmaya çalıştığı ile ilgili gözümüze sokulan örnekler vardı. Bu arada ölüm sonrası da yıldız olmak olarak işlenmişti.
Fantastik filmleri severim, bir de her an her yerin kar ve karlı olması aslında soğuk olması ama karakterlerin bu soğuğu hissetmiyor oluşu ve bize hissettirilmemesi, yaratılan o dünyayı beğenmeme sebep oldu.
