Everything but little little, in the middle.
Dün akşam Cem Yılmaz’a gittim. Anlatacağım tabi aklımda kaldığı haliyle ama ben güldüğüm şeyleri pek az tutabiliyorum aklımda o yüzden yukarıdaki söz gibi kalacak değinebildiklerim sanırım.
Önce mekan:
Tim Center’a daha önce de gitmiştim oldukça büyük bir salonu var ama koltukları da bir o kadar rahatsız. Yani birkaç sıra eksik olsaydı da bacaklarımız ön koltuğa yapışmasaydı ki ben öyle uzun biri değilim daha uzunlar hepten iki büklüm oldular. Salonun seçilme sebebi tabi ki daha çok seyirci almasıydı ama dediğim gibi oturma yerleri rahat değildi. Bir de gülüyorsun buna bir süre sonra karnın ağrıyor, böyle vücudunu germe ihtiyacı hissediyorsun, ne bileyim uyku mode’a geçiyosun rehavet çökünce o yüzden mekan iyi olmamış.
Sonra Show:
Cem Yılmaz’ı son günlerde çok üzmüşler, haliyle espirilerine yansıdı. Gerekli yerlere gereken cevabı inceden verdi.
Programına kadınlarla başladı, kadınların erkeklere göre nasıl bir üst model olduklarıyla sonra teknoloji ve komplekslerimizle devam etti, dizüstü espirilerle ve erkeklerle de bitirdi. Çokça kendinden yola çıktı her zamanki gibi. Bir de seyirciler tabi, onlara sataşmadan olmazdı.
Ben Cem Yılmaz’ı hep DVD’den izledim düne kadar ama şu kadarını söyliyim hiç yerinden kalkmadan hiç mola vermeden onca gülme kasılıyorsunuz bazen yeter falan diyorsunuz. Hani hep diyorlar ya çok pahalı falan diye, yok efendim hak ediyor sonuna kadar.
Zor Olan:
Kahkaha atmayı hiç bir zaman beceremedim, ben o içinden gülen insanlardanım o da gerçekten vücudumu zorladı özellikle ikinci yarıdan sonra. Kasıldım kaldım. Bir de mola verilince çıkmadık biz 3 kardeş çıkmak gerekirmiş en azından bir bacakları açmak çok iyi gelebilirmiş. Gidenlere tavsiyem, ara molaları mutlaka değerlendirin.
Not: Uykulu Kuytu’nun format dışına çıktığının farkındayım. Kitaptı, geziydi eğlenceydi derken nereye gidiyoruz acaba..





