The Howling: Reborn (2011)

Will’s voice: You know what we do? We let moments pass, opportunities pass, our lives pass, day after day until before we know it, without even realizing it, the best versions of ourselves have become a distant memory.

Naaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa (Çığlık attım)

Bu ne saçmalıktı ne kötü bir filmdi öyle :( Onca kötü film izlerim ilk kez bu duygulara sahibim. Çünkü bunun bir de 1981 yılında çekileni var ben çocuktum izlediğimde ve gerçekten korkmuştum kurt adamlardan, bu da aynı duyguları yaşatacak sandım belki o yüzden bu kadar tepki veriyorum.

Bir şeyi yakalamış, kurt adam kötüdür hiç bir şekilde sempatik gelemez diyor film.  Bir de sanırım ilk filmle az da olsa bağlantılarına bakmak lazım.

Azıcık konu:

The Howling (1981) de Karen White isimli televizyon spikeri bir sapık tarafından rahatsız edilmektedir, bu arada şehirde bir takım cinayetler de işlenmektedir, polisle iş birliği yapar ve tekinsiz bir mekanda (erotic shop) telefon sapığıyla buluşur ama daha görüp göremeden polis tarafından öldürülür bu adam. Karen’ın psikolojisi bozulunca eşiyle birlikte uzak bir sahil kampına psikolojik tedavi görmeye gider. Buradaki doktor konuşma terapisiyle ve bazı değişik metodlarla hastalarını tedavi etmektedir. İlk once eşi hastalardan biri olan Marsha’nın çekim alanine girer ve anlarız ki Marsha bir kurt kadındır. Tabi eşi de kurt olur meğer o kamptaki herkes kurtmuş hatta yerel polis bile, Karen kanaldan bir arkadaşı vasıtasıyla kurtulur ve diger herkesi bir ahırı yakmak suretiyle yok ederler ama Karen da ısırılmıştır. Kanala geri döndüğünde milyonların önünde dönüşüm geçirir ve herkese kurt insanların varlığını gösterir, anlaştıkları gibi dönüştükten sonra gümüş kurşunla vurulur arkadaşı tarafından. Bu arada izleyenler efektler de artık çok gerçekçi oldu diye yorum yaparlar.

Şimdi bu ilk filmden akılda tutmamız gereken kurt adamların gümüş kurşunla ve yanarak ölebildiği. Sanırım ikinci filmde bu noktadan yola çıkmış.

The Howling: Reborn (2011) Aradan 30 sene geçti bunu mu yaptınız yani diyorum. Bu sefer mekan bir lise ve hayata hazırlanan gençleri görüyoruz. Günümüz tüketim toplumu, sevgiler sevgi değil, bağlar çok kuvvetli değili bir gösteriyor baştan. Çok fazla felsefi konuşma var bir kere filmde neyi aklımda tutacağımı şaşırdım. Ama çoğu da ne alakaydı. Bu filmde daha önce görmediğim bir takım enstantaneler de mevcut, değinmeden geçemeyeceğim. Mesela kız arkadaşını hayata döndürmek için asansörün kablolarını söküp kalbine elektirik vermesi ya da kalp masajını kızın boynuna yapması ya da kurt adamların Levi’s reklamındaki gibi koşarak duvarları kırıp geçmesi ve daha bir yığın. Ha bir de yaşlanmayan kurtlar mevcut sanırsın ki vampir bunlar. Bir de dönüşmeleri öyle bir çırpıda oluyor ki bu bir kurt adam için iyi bir dönüşüm süreci değil öyle ne anladık bir anda tüylendikten sonra, azıcık kol bacak kasılacak, azıcık aşamaları olacak çünkü sonuçta dönüştüğün şey insana göre çirkin, vakit almalı. O kadar çabuk ereksiyon bile olamazken insan bu nasıl iş dedim izlerken. Ha bir de ilk filmde bu dönüşüm sahnelerinde hani patlayan baloncuklu poşetler vardır ya, hani eşyalar kırılmasın diye destek amaçlı kullanılır, hah işte onlara benziyordu vücudun aldığı şekiller, böyle organik gibiydi ve korkutucuydu. Öyle şeyler görmeyi beklerdim.

Sonuç, kurttan iyice soğuttunuz beni, belki vardır alt metninde okul bitince kurtların arasına karışıp onlar da birer kurt olacaklar mesajı da kurt maskesi takmış Morg Prensesi’ndeki gibi göstergeler kullanılsaymış daha anlaşılır olurmuş.

Not: İkinci sıradaydı kurt adam filmleri vampirlerden sonra Andrew Tudor’un 80’lerde yaptığı araştırmaya göre, azıcık seviyesini korusaydınız keşke..

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.