Magnolia (1999)

Frank T.J. Mackey: I’m quietly judging you.


Geçmişte yaptığımız hatalardan kaçabilir miyiz? Peki ya yeni yapacaklarımız ne olacak? Ders almak diye birşey var mı? Hani bu dünyaya öğrenmeye gelmiştik? Deneyim bu mu demek? Hatalarımız olmasaydı daha iyi olmak ne demek bilebilirmiydik? Ya korkularımız, onlar da önemli değil mi?

Magnolia bu soruların cevaplarını arıyor. Bunu bir şekilde kesişen hayatlar üzerinden ve aslında hiçbir şeyin rastlantı olmadığını göstererek yapıyor. Beni çokça düşündürdü tabi izlerken. Ve karar verdim; bir hayat daha yaşayacak olsam ben gene aynı hataları yapardım. Çünkü onlar beni ben yapıyor. Onlar olmasaydı bambaşka biri olacağım aşikar ve o olacak kişiyi bu kadar kabullenemezdim. Dikkat ettim, kusurlar daha çok kabul edilebilir oluyor çünkü. Kusursuz yönlerimizle uğraşmıyoruz ki, onları kabul etmeye ihtiyacımız yok çünkü. Ben gene aynı ben olmak için aynı yolu yürürdüm. Ama bu sefer daha az acı çekerdim. Çünkü ne yaşayacağımı bilirdim.

Sırf bu yüzden tekrarladığım hatalarım yok mu?

Var tabi ki, ama onlar da güzel, o yüzden hata denilmemeli. Deneyim belki sadece.

Peki ya ortak hatalar; onlara ne denilmeli?

Bence onlar da hata değil. Birinin üstlenmesi gerekiyorsa ben bunu da üstlenebilirim çünkü o da beni güçlü yapacak. Öyle öğretilmiyor mu bize kitaplarda ve kitap cümleleriyle hayatımızı yönlendiren insanlar tarafından?

Kendim sordum, kendim cevapladım, peki ya film iki kere ne diyor?

“We may be through with the past, but the past ain’t through with us.” diyor.

Hatta bunu öyle bir söylüyor ki sanki Nietzsche de “If you gaze long into an abyss, the abyss will gaze back into you.” diyor.

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.